Pynchon’ın niyeti iletinin gürültüsünü mümkün olduğunca artırıp adeta içindeki bilgiyi net biçimde “duymamızı” engellemektir, denebilir mi?
09/22 | Kitap
Örneğin bir espri olarak ''Homeros'u öyle çok okumuştu ki, 'angenommen' (varsayılan) yerine hep 'Agamemnon' derdi'' biçiminde bir söz söylediği zaman -kullanılan teknik 'aptallık' artı ses benzeşimidir- Lichtenberg yanlış okumanın gizini keşfetmekten başka bir şey yapmamıştır.
Sigmund Freud, Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkileri
Nasıl da zor oluyor gözümün önünde duranı görmek!
Ludwig Wittgenstein, Yan Değiniler
''-Bir düzen benzerini izleyerek inatçı davrandım; oysa evrende hiçbir düzen olmadığını iyi bilmem gerekiyordu...''
''-Ama yanlış bir düzen tasarlarken gene de bir şey buldunuz..''.
Umberto Eco, Gülün Adı
Thomas Pynchon'ın “Entropy” [1] (1960) öyküsünde şimdiye dek fark edilmeden kalmış, “postmodern” bir anlatı oyununun mevcut olduğunu sanıyorum (mevcut literatürü elimden geldiğince taradım ve aşağıda önereceğim tezi daha önce kayda geçirmiş birine henüz rastlayamadım): Pynchon, öyküdeki karakterlerin isimlerinde ve onların anagramlarında öyküyü üzerine inşa ettiği belli başlı temaları gizlemiş olabilir. Pynchon’ın çok gençken yazdığı ve esasen varlığından pek hoşlanmadığı bu öyküde yan yana gelen karakterlerin isimlerinin harfleri karıştırıldığında Pynchon’ın yapıtlarında sürekli ele aldığı temaların da türetilebileceğini görürüz: Entropi ve acedia. Hemen bir örnek vereyim: CALLISTO ve AUBADE öyküde birlikte yaşayan bir çifttir. Bu iki ismin harfleri bir anagram oluşturur: ABOUT TO ACEDIA ya da ALL TO ACEDIA (Neredeyse acedia’ya, miskinliğe/tembelliğe doğru; her şey miskinliğe doğru). Acedia (Herman Melville’in Kâtip Bartleby karakteri / novellası ile de birlikte anılan bir ruh halidir ve Pynchon’ın favori temalarındandır: Miskinlik, tembellik, bir şey yapmaya yönelik isteksizlik, illa bir şey yapılması gerekiyorsa yapmamayı tercih etme. Pynchon, ünlü Gravity’s Rainbow romanının baş karakterine acedia’yla eşanlamlı bir isim verir: Tyrone Slothrop (sloth: tembellik, miskinlik). [2] The New York Times Book Review 1993 yılında çeşitli yazarlardan yedi ölümcül günahtan biri hakkında bir metin kaleme almalarını ister. Pynchon hiç şaşırtmayacak biçimde acedia’yı, tembellik konusunu seçer: “Yedi Günahtan Biri Olarak Tembellik”. [3] “SummaTheologica’da konuyu kendi klasik işleyişi ile ele alan Aquinolu Tommaso tembellik ya da diğer bir deyişle miskinliği yedi temel günahtan bir tanesi olarak adlandırmıştır ve ‘temel’ terimini ‘başlıca’ ya da ‘önde gelen’ anlamlarında kullandığını belirtmiştir. Çünkü Aquinolu Tommaso’ya göre tembellik diğer günahların da ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Daha derinlerde yatan ve daha da kötü olan eğilimler vardır ve bunlar miskinlikle ortaya çıkar”. [4] Yazar, biraz aşağıda acedia’yı tanımlar: “‘Acedia’ Latincede keder anlamına gelir. Bilinçli olarak yönlendirilen, tanrıdan uzaklaşan, arttıkça inanç kaybına yol açan, bir süre sonra şimdilerde suçluluk ve depresyon olarak bilinen şeylere sebep olan ve en sonunda da bizi huzursuzluktan kaçınmak için her şeyi yapabileceğimiz çaresizlik ve her şeyi göze alabilme noktasına götüren”. [5] Öyküde Callisto ve Aubade bir odasını sera haline getirdikleri dairelerinde (Pynchon’ın benzetmesiyle) Henri Rousseau’nun natürmortlarını hatırlatacak bir uyuşukluk halinde yaşarlar. İkisinin birlikteliği bir acedia halinin dışavurumudur. Gitgide bu ruh halinin içine sürüklenirken öykünün sonunda ancak Aubade’nin bir eylemiyle (camı kırma ve dışarıdaki havayla odanın havasını buluşturma) sıyrılacaklardır (sıyrılabilecekler midir?). Kısacası Callisto ve Aubade isimlerinin harfleri bir anagram yöntemiyle öyküde temsil ettikleri duruma bir göndermedir.
Peki, sadece tek bir örnek, metne kasten yerleştirildiğini düşündüğüm böyle bir oyunun varlığını gerekçelendirebilir mi? Elbette hayır. Umberto Eco ne yapılması gerektiğini işaret eder: “Aziz Augustinus, De Doctrina Christiana’da şöyle diyordu: Eğer bir yorum(lama) bir metnin belli bir noktasında onaylanabilecek gibi görünüyorsa, ancak metnin başka bir noktasında doğrulandığında -ya da en azından yeniden tartışma konusu yapılmadığında- kabul edilebilir. İşte benim de yapıtın amacından (intentio operis) tam olarak anladığım şey budur”. [6] Burada bu tasarımın yazarın niyeti mi (intentio auctoris) yoksa metnin niyeti mi olduğuna dair tartışmaya girmeden, hemen öyküdeki başka bir eşdeğer önemdeki karaktere odaklanacağım:. Dairesi Callisto ve Aubade’ninkinin alt katında olan ve öykünün temel omurgasını oluşturan karakterlerden biri olan “Meatball” Mulligan. Mulligan’ın dairesinde bir parti vardır ve içerisi insan, içki, duman ve müzik doludur: öykünün adıyla müsemma, gitgide yükselen entropinin bir alegorisi. MEATBALL MULLIGAN da Macar bir göçmen olan dostu SANDOR ROJAS’la her bir araya geldiğinde, isimlerinin harflerinden anagram yoluyla termodinamik yasalarının ele aldığı belli başlı temaların çıkarılabileceğini düşünüyorum. Elbette bu temaların rastlantısal değil, aynı zamanda karakterlerin öyküdeki rolleri ve eylemlerini de doğrulayıcı olduğunu belirtmek gerekir. Burada vurgulanması gereken, anagramın üretiminin (Tyrone Slothrop’ta olduğu gibi) tek bir kişinin isminden yapılmaması, öyküdeki her karşılaşmanın ve bir aradalığın yarattığı bir katışma, karışma durumunun söz konusu olmasıdır. Karakterler arasında yaşanan her karşılaşmada, tıpkı gaz moleküllerinin kapalı bir sistemde rastgele hareketleri ve karşılaşmaları gibi, isimlerin harfleri de bir araya gelerek belli bir süreliğine bir düzen yaratır ve sonra yeniden düzensizlik galebe çalar. Bu isimlerin anagramına geçmeden evvel “semptomal” olduğunu düşündüğüm bir noktaya da dikkat çekmek gerekir: Pynchon neden sadece Mulligan’ın lakabını anar ve neden (diğer herkes sadece tek isimliyken) sadece Sandor Rojas’ın iki ismine (isim ve soyisim?) yer verir? Kendi adıma bu tercihin harflerin kombinasyonunu mümkün olduğunca artırmak ve sözcük üretimini azami düzeyde verimli hale getirmek için yapıldığını düşünüyorum. Şimdi diğer iki ismin anagramlarına bakalım:
MEATBALL MULLIGAN SANDOR ROJAS
ALL ORDER AND/OR DISORDER, MATTER AND/OR TIME, GAS, JOULE, MASS, DINAMO, ALL OR NONE…
Aynı zamanda bu iki figürün de savaş-sonrası sosyal ve psikolojik durumlarını belirtecek biçimde:
LOST GENERATION (Kayıp Nesil, Kayıp Kuşak) [7]
Başka örnekler de türetilebilir. Hatta örneklerin illaki İngilizce olması da gerekmiyor; zira öyküde çeşitli sebeplerle ABD’ye göç etmek zorunda kalmış göçmen kitlelerinin dört beş dilin aynı anda konuşulduğu, diller arası geçişin doğallıkla yapıldığı polyglot partilerinden bahsedilir. Yeni katılan misafirler bu çokdilli sohbetlere dahil olamadıklarında bir biçimde dışlanır, bu çokdilli vatandaşlar tarafından görmezden gelinirler. [8] Öykünün başındaki Duke di Angelis müzik grubunun üyelerine göz atalım: Krinkles, Duke, Paco, Vincent. Bunların anagramından da öyküdeki işlevleri neyse onlar türetilebilir:
KRINKLES PACO DUKE VINCENT
COCAINE PARTIES, ACEDIA, NOVECENTO ITALIANO [9], POTENTIAL AND/OR KINETICS, SICK EUROPEAN, CRESCENDO
Meetball Mulligan grubu dinlemeye ve onlarla sohbet etmeye geldiğinde şunlar türetilebilir:
(ANTI OR PRO) COMMUNISM, SOCIALISM, SEMITICISM, SOVIETISM, ANTI-CONSUMERISM, ANTI-IMPERIALISM…
Öyküde iki farklı karakter olarak gösterilen Saul ve Miriam şiddetli bir kavgaya tutuşurlar ve Miriam evi terk eder, Saul de dertleşmek için Mulligan’ın dairesine tırmanır. SAUL bir bilim insanıdır ve insana uzmanlığının getirdiği soğuk bir bakış açısıyla yaklaşır, MIRIAM ise insandaki “insani” niteliklerin yılmaz savunucusudur, zaten aralarındaki kavga da insan konusuna dair birbirine tümüyle zıt bakış açılarına sahip olmalarından patlak verir. Buradan yola çıkarak şöyle bir anagram üretebilirim: SIMILAR (Benzer). Bu, Miriam ile Aubade’nin öyküdeki eyleme tarzlarına bir gönderme olabilir: partnerlerine karşı çıkmak ve cam kırmak. MULLIGAN da işe dahil olduğunda aralarındaki farklılıklara vurgu yapacak biçimde UNSIMILAR (benzer olmayan, benzemez) sözcüğü türetilebilir. Saul ve Meatball Mulligan arasında dil üzerine kısa bir konuşma geçer: buradan LANGUAGE sözcüğünü türetmek zor değil. Gelgelelim Pynchon’ın öyküde gizlediği oyunu yine anagram yöntemiyle ortaya çıkarabilmek ilginç olmaz mıydı?
SAUL MIRIAM MEATBALL MULLIGAN
ALL NAMES ANAGRAM
II
Gravity’s Rainbow’u belli kısımlarına göz atmak dışında okumadım (baştan sona okuyabilmiş herkesi tebrik ediyorum). Fakat orada da bu anagram oyununa gönderme yapan birkaç örnek bulunabilir: “There are several underground communities now near Nordhausen / Bleicheröde. Around here they are known collectively as the Erdschweinhöhle. This is a Herero joke, a bitter one” (“Nordhausen / Bleicheröde yakınlarında çeşitli yeraltı toplulukları var şimdilerde. Bu civarda ortaklaşa Erdschweinhöhle diye tanınırlar. Bu eski bir Herero şakası, acı olanından”). [10] Romanda “tangerine / Argentina” arasında anagrama başvurulan kısımlar var [11]; romandaki karakterlerden biri olan Enzian ile “Nazi” sözcüğü arasında da: “Enzian knows that he is being used for his name” (“Enzian ismi için kullanıldığını biliyor”). [12] Kısacası Pynchon’ın pek çok okuru tarafından en önemli eseri sayılan bu romanında da, benzer anagram örneklerinden arandığında yığınla bulunabilir. Hatta Pynchon, karakterlerini adlandırırken esas niyetinin ipuçlarını açıksözlü bir biçimde bu romanda veriyor bile olabilir: “There may be no gods, but there is a pattern: names by themselves may have no magic, but the act of naming, the physical utterance, obeys the pattern” (“Tanrılar var olmayabilir, fakat bir örüntü var. İsimlerin kendilerinin hiçbir büyüsü olmayabilir, fakat adlandırma edimi, fiziksel telaffuz örüntüye boyun eğer”). [13] Başka bir yerde ise şöyle yazar: “Names by themselves may be empty, but the act of naming…(“İsimlerin kendileri boş olabilir, fakat adlandırma edimi…”) [14]
Dikkat edilmesi gereken bir mesele, Pynchon’ın metinlerindeki isimlerin bilindik ve sık rastlanır isimler olmamasıdır; Pynchon’ın niyeti iletinin gürültüsünü mümkün olduğunca artırıp adeta içindeki bilgiyi net biçimde “duymamızı” engellemektir, denebilir mi?
Kısacası bir pattern’i, örüntüyü keşfetmek kronolojik anlamda geriye doğru gidildiğinde Pynchon’ın “Entropi” öyküsündeki isimlendirmelerin de anlamını açıklığa kavuşturabilir. Burada entropi kavramının iletişim (enformasyon) kuramı kapsamındaki kullanılışıyla da bir benzerlik bulunabilir. David Seed’e göre iletişim kuramı dahilinde entropi bir sinyalin / iletinin (signal) verimsizliğinin, etkisizliğinin (inefficiency) ölçüsüdür. Buna göre ne kadar çok gürültü varsa ya da söz-edimleri ne kadar az uyumluysa entropi de o kadar yüksektir. [15] Dikkat edilmesi gereken bir mesele, Pynchon’ın metinlerindeki isimlerin bilindik ve sık rastlanır isimler olmamasıdır; Pynchon’ın niyeti iletinin gürültüsünü mümkün olduğunca artırıp adeta içindeki bilgiyi net biçimde “duymamızı” engellemektir, denebilir mi? Bu gürültü eğilimiyle, “postmodern anlatı” olarak anılan metinlerin temel niteliklerinden biri olan “okura meydan okuma tavrı”nın buluştuğu (ve bu yazıda “üzerine” yazılırken de Pynchon’ın metinlerinde devamlı andığı iletişim kuramına uygun düşecek bir tarzda, ulaştırılmak istenen iletinin mümkün olduğunca net, yani entropisi düşük biçimde iletilmesinin amaçlandığı) güzel örneklerden biri var, sanırım karşımızda. [16]
[1] Thomas Pynchon, “Entropy”, The Kenyon Review, Vol. 22, No. 2, 1960, s. 277-292. Thomas Pynchon öykünün yıllar içinde çeşitli antolojilerde kendine yer bulduğunu söyler, hatta Pynchon’ın tek öykü derlemesi Slow Learner’a da dahil edilir. Gelgelelim bu kitabın basılı ya da pdf uzantılı versiyonlarına ulaşamadığımdan atıflar için öykünün ilk kez yayınlandığı The Kenyon Review versiyonunu kullanacağım. [İlgili bağlantı] (Erişim: 14.09.22)
[2] Bu ismin bir anagram içerdiğinden çeşitli yerlerde bahsedilir. Tyrone Slothrop: Sloth Entropy. [İlgili bağlantı] “Sloth or Entropy” de olabilir.
[3] Yazının Türkçe çevirisi Kitap-lık dergisinin dosya konusunu Thomas Pynchon’a ayırdığı sayısında yer alır. Thomas Pynchon, “Yedi Günahtan Biri Olarak Tembellik”, Kitap-lık, İstanbul: YKY, Sayı 52, Mart-Nisan 2002, s. 127-130.
[4] A.g.e., s. 127.
[5] A.g.e.
[6] Umberto Eco, Alımlama Göstergebilimi, çev. Sema Rifat, İstanbul: Düzlem, 1991, s. 37.
[7] https://en.wikipedia.org/wiki/Lost_Generation (Erişim: 14.09.22), ayrıca David Seed, “Order in Thomas Pynchon’s ‘Entropy’”, The Journal of Narrative Technique, Vol 11, No: 2, 1981, s. 144.
[8] Pynchon, “Entropy”, s. 278.
[9] https://en.wikipedia.org/wiki/Novecento_Italiano (Erişim: 14.09.22)
[10] Thomas Pynchon, Gravity’s Rainbow, Londra: Vintage Books, 2000, s. 375.
[11] A.g.e., s. 314.
[12] A.g.e., s. 382.
[13] Aktaran Terry P. Caesar, “A Note on Pynchon’s Naming”, Pynchon Notes, No. 5, 1981, s. 8. [İlgili bağlantı] Özgün metinde: Gravity’s Rainbow, s. 383.
[14] Pynchon, Gravity’s Rainbow, s. 435.
[15] David Seed, “Order in Thomas Pynchon’s ‘Entropy’”, s. 147.
[16] Bran Nicol, The Cambridge Introduction to Postmodern Fiction, Cambridge University Press, 2009, s. xiv. “Postmodern fiction presents a challenge to the reader” (“Postmodern kurgu okura bir meydan okuma teşkil eder”).
Comments