Ayfer Tunç
Tarih dediğimiz şey milyonlarca parçadan oluşan devasa bir puzzle. Bitmiş halini görebilen kimse yok, belki tanrı, o da kendi eserini görmek isterse.
12/22 | Kitap
Görsel: Mürekkep Lekesi kapağından detay.
Her çağ ve ülke, aslında her yeni iktidar geçmişi tahrif ederek tarihi yeniden yazdıkça içinde yaşadığımız günlerin geleceğe nasıl aktarılacağına ilişkin sorularla dolup taşıyorum. Çağdaşlarımız, ait olduğumuz kuşak, hepimiz ölüp gittikten sonra nasıl tanımlanacağımızı merak ediyorum. Gezegenimizin çöküşüne giden yollara taş döşemiş hissiz kuşaklar olarak suçlanacak mıyız? Ya da daha “yerli ve milli” bir açıdan bakarsak, her yeni sillede susan, sustukça da sıra gelen, -en değerli istisnamız Gezi sayılmazsa- atalet ve itaatin pençesinden kurtulmak için pek de bir şey yapmış, bu nedenle iktidarın istediği yöne “güttüğü” insanlar olarak mı niteleneceğiz? Gelecek bizi ve çağımızı nasıl damgalayacak? 2022’de yeni ve iyi yazarlar okudum, etkilendiğim romanlar da oldu ama Mihail Şişkin’in sekiz öyküden oluşan, anılarının, dolayısıyla gerçeklerin beslediği kitabı Mürekkep Lekesi birkaç nedenle zihnimde ayrı bir yer aldı. Hemen her öykü bir zamanlar benim kuşağımın ve öncekilerin hayallerine yataklık yapan devrimin umut çağlarının nasıl da bir yüce yalan olduğunu ortaya koyuyordu. Gerçi, 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreği neredeyse biterken bu bilgi hiç de yeni sayılmaz. Angelopoulos Ulis’in Bakışı’nda parçalanmış Lenin heykelini Tuna nehrinde gezdirirken yıl 1995’ti. Ama Şişkin bunu içeriden, incelikli bir acıyla yazarak bugünü aydınlatıyor, üstelik iyi bir edebiyatla, Rus edebiyatının büyük ustalarından kendisine kalan mirasın hakkını vererek.
“Arkadan Düğmeli Palto” öyküsünde şöyle diyor: “Bir zamanlar Kovrovo’daki askeri kamplarda kısa süre sonra parçalara ayrılacak vatanım için kanımın son damlasına kadar savaşacağım için yemin etmiştim. Yeminden sonra bayrağı öpmem gerekmişti, dudaklarıma götürdüğümde burnuma gelen füme balık kokusunu hâlâ hatırlıyorum. Komutanlarımız bayrağımızın üstünde bira içip balık yemişler, sonra da muhtemelen elleriyle kırıntıları gelişigüzel silkelemişlerdi.” Füme balık kokan o bayrak için söylenen ve koca bir çağı dolduran yalanları düşününce aldatılmış olmak hissinin geçmişi tanımlamaya yarayabileceğini düşünmek benim için yeni bir bakış açısı. Mürekkep Lekesi’ndeki öyküler bugün göklerimizde yankılanan ve genç yaşlı demeden hepimizi yerli ve milli olmaya zorlayan yalanların söylendiği ilk ülke ve ilk çağ olmadığımızı yeni kuşaklara kanıtlıyor. Her ülkenin tarihi üstünde balık yenen bayraklar için dökülen kanla yazılıyor. Tarih dediğimiz şey milyonlarca parçadan oluşan devasa bir puzzle. Bitmiş halini görebilen kimse yok, belki tanrı, o da kendi eserini görmek isterse. Her iktidar veya her çağ sürekli bu puzzle’ın parçalarını değiştiriyor. Hep birkaç parça eksik. Edebiyat bu eksik parçaları tahayyül etmemizi, puzzle’ın bitmiş halini tasavvur etmemizi sağlıyor. Bu, harika bir eylem ama tamamlanmış puzzle’ın gösterdiği resim için aynı şeyi söyleyebilir miyiz, emin değilim.
Mihail Şişkin, Mürekkep Lekesi, çev. Erdem Erinç, Jaguar Kitap, 2022.
* Yazarlar, çevirmenler ve editörlerden, sene içinde yeni baskısıyla yayımlanmış, akıllarında, not defterlerinde, hayatlarında iz bırakmış kitaplara dair notları içeren, Aralık 2022'de yayımladığımız Punctum Soruşturma'nın tamamını okumak için tıklayınız.
Comments