top of page

Mesaj Mı Gürültü Mü? *

Michel Foucault


Yine de hastalık bir “mesaj” göndermez; çünkü bir mesaj, önceden belirlenmiş kurallar uyarınca oluşturulmuş bir “kod”a bağlıdır. Ne kadar gayridoğal görünse de, doğada kod diye bir şey yoktur. Hastalık sadece “gürültü çıkarmak”tan mesuttur; bu da hem iyi hem güzeldir.


08/24 | Çeviri

 


Tıbbı, diğer bilgi [savoir] türleri arasında “konumlandırmak” için lineer şemalar kullanmayı alışkanlık haline getirdik: Ruh, bedenin üstünde; dokular, organizmanın altında yer alır. Tıp, böyle ele alınınca, haliyle bir uçta psikoloji, psikopatoloji, vb.’lerine, diğer uçtaysa fizyolojiye yönelen bir bilim olarak görülüyor. Ne var ki, okuduğum tartışmalar yeni, diyagonal ve yanal ilişkilere çekiyor dikkati. Tıp sahasında, başka yerlerde -bilhassa da dille ilgili ya da dil gibi işleyen disiplinlerde- karşılaşılabilecek ve eşbiçimli [isomorphyic] görünen bazı sorunlar ortaya çıkıyor. Hiç şüphe yok ki, söz konusu disiplinlerin tıpla bir “nesne ilişkisi” olmasa da, tıp, teori-ve-pratik olarak kavrandığında yapısal açıdan bu disiplinlere benzemeye başlıyor.


Balint’ten [1] bu yana hastanın hekimin duyduğu ve yorumladığı bir veya birden fazla “mesaj” gönderdiği söylenegeldi. “Doktor-hasta ilişkisi” gibi şüpheli bir tema üstüne edilen hümanist lakırdıları mümkün kılan işte bu anlayıştır.



Aslına bakılırsa söylenenlerin bir “mesaj” mahiyeti taşıyabilmesi için belli önkoşulları karşılaması gerekir:


  • Öncelikle ortada bir gürültü olmalıdır (konu tıp olunca, bu ilksel gürültü “organların sessiz olmaması”dır. [2])

  • Bu gürültünün ya “süreksiz” olması, yani belirli ölçütler uyarınca birbirinden yalıtılabilen çeşitli unsurlardan “oluşması” ya da en azından bu unsurların “taşıyıcısı” olması gerekir.

  • Söz konusu unsurların, anlamın oluşmasında katkısı olan diğer unsurlarla tutarlı bir biçimde ilişkilendirilmesi gerekir (tıp için bu “hastalık” ya da “prognoz” veya tedavi endikasyonu olabilir).

  • Son olarak, bu unsurlar kendilerini belirli düzenlilikler çerçevesinde, birbirleriyle bağlantılı şekilde gösterir.


Yine de hastalık bir “mesaj” göndermez; çünkü bir mesaj, önceden belirlenmiş kurallar uyarınca oluşturulmuş bir “kod”a bağlıdır. Ne kadar gayridoğal [dénaturée] görünse de, doğada kod diye bir şey yoktur. Hastalık sadece “gürültü çıkarmak”tan [faire du bruit] mesuttur; bu da hem iyi hem güzeldir. Geri kalan her şey tıbbın elinden çıkar ve tıp, aslında kabul etmeye gönüllü olduğundan çok daha fazlasına bulaştırır parmaklarını.


Şüphesiz ki, bu işlemler üç düzeyde analiz edilebilir.


1. Kodun Oluşumu


Son yüz elli yıldır (ve açık olmak gerekirse, zavallı yaşlı Hipokrat’tan bu yana değil) klinik deneyim, hastalığın yarattığı gürültü içerisinde -“patolojik mesaj”ın bir parçasını oluşturabilecek unsurların tanımlamasına olanak sağlayan- belli sayıda özelliği [hastadan] yalıtmıştır. Buna göre:


a) önemli olmadığı düşünülen belli sayıda sesin çıkarılmasına izin verilmesi;

b) mesajın unsurlarının teşhisini ve bireyselleştirilmesini olanaklı kılan özelliklerin tanımlanması;

c) mesajın “tercüme edilmesini” sağlayan ikame kurallarının belirlenmesi gerekir.


Tabii bu kodun değişim kapısını kapatmadığı kesindir:


  • İkame kuralları değiştiğinde “tıbbi bilgi”nin (les connaissances médicales) de ilerlediği;

  • mesajın unsurların bireyselleştirilme ilkeleri değiştiğindeyse “gözlem yöntemleri”nin (les méthodes d’observation) mükemmelleştirildiği;

  • daha önce sadece gürültü duyulan bir yerden gelen bir mesajın unsurlarını tanılamak üzere hareket edilince ise tıbbın yeni alanlara girdiği söylenir.


İlk türden değişim daha sık görülür, ikincisi daha nadirdir, üçüncüsüyse istisnaidir. Freud, akıl hastalarının -vakti zamanında gürültü addedilen- sözlü ifadelerinden (énoncés verbaux des malades) mesaj olarak ele alınabilecek bir şey çıkardı. O zamandan bu yanda (ve tabii ki farklı kodlarla), tıbbın muhtelif biçimleri, akıl hastalarının sözel ifadelerini mesaj olarak duyuyor.



Durum bu olunca hemen iki farklı mesaj varmış gibi düşünmemek gerekir. Mesele daha ziyade şudur:


  • Bir mesajın artık eskisinden çok daha fazla unsurunun duyulduğu bir gürültüdür bu (yani gürültünün şimdiye değin sessiz kalan kısımları konuşmaya [parler] başlamıştır);

  • Ne var ki, gürültü karşısında edinilen bu kazanç, henüz benzersiz bir kodla güvence altına alınmamıştır ve belki de hiçbir zaman alınamayacaktır. Belki yeni bir kazanç elde edilebilir, ancak bu yalnızca yeni bir kod, vb. sayesinde olabilir. Hastalığın söyleyecek hiçbir şeyi olmadığından, tek bir kodun tüm bunları “şekillendirmesi” (informer) için hiçbir sebep yoktur.


2. Mesaja Kulak Vermek


Muayenehanesindeki hekim, kesinlikle bir hastayla değil; acı çeken biriyle ve hepsinden önemlisi, şükürler olsun ki, bir “insanla” ilgilenmez. Ne bedenle ne ruhla ne ikisiyle birden ne de ikisinin bileşimiyle ilgilenir. Hekim gürültüyle ilgilenir. Gürültüdeki mesaj unsurlarına kulak kabartması gerekir. Mesajı duymak içinse şunları yapmalıdır:


a) gürültüyü ortadan kaldırmak, yani mesajın unsuru olmayan her şeye kulaklarını kapatmak;

b) her bir unsurun ayırt edici özelliklerini teşhis etmek (bu iki işlem açıkça birbiriyle ilişkilidir);

c) kendilerini faş ettikçe bu özellikleri kayıt altına almak [enregistrer].


Gel gör ki, burada bir sorun vardır.


Bir hekim ile bir konsolos yardımcısı arasındaki fark, yardımcının -kendisi de şifreli olan- mesajın sonunu beklerken, hekimin bunu yapamamasıdır. Hekim, hastalığın gürültüsünün bitmesini, yani iyileşmeyi veya ölümü bekleyemez ve beklememelidir de. Dolayısıyla hekimin, belli bir süre dinledikten sonra mesajı tercüme etmeye başlama zorunluluğu vardır (tabii ki bu tercüme basit bir reçete de olabilir). Şayet “teşhis”ten hekimin hastalığın mesajına verdiği en temeli yanıtı anlıyorsak işte “teşhis”in zorluğu buradadır.



3. Modellerden Faydalanmak


Mesajı olabildiğince hızlı şekilde tercüme edebilmek için modellerden, yani formlardan (daha önce duyulmuş [entendu] sinyallerin konfigürasyonları veya dizilerinden) faydalanmak gerekir. Bu modellerin iki türü olabilir ve hatta aslına bakılırsa iki türü olmak zorundadır:


a) Mesajın unsurları arasında (ruh, organik lezyon ya da fiziksel adaptasyon gibi) farklı işlevsel düzeyler altında tasniflenmeye [trier] müsaade edenler. Bu noktada sinyallerin ait olabileceği büyük kategorileri birbirinden ayırmayı olanaklı kılan bir “gramer” modeli devreye girer;

b) bir çeviriyi riske atmaya, yani başka bir deyişle mesajın unsurlarını önceden tanımlanmış bir hastalığın unsurlarıyla ilişkilendirmeye müsaade edenler.


İkinci türden modeller de iki şekilde kullanılabilir:


  • Ya mesajın, sayısı sınırlı bir sınıfa ait olduğundan ve uygun olabileceği modellerin sayısının çok fazla olmadığından emin olunur. Bu durumda, söz konusu sınıftaki bütün modeller eşpotansiyele [equipotential] sahip kabul edilir ve kaydedilen mesajla en fazla uyum sağlayan “yorumlayıcı” olarak seçilir. “Uzman” teşhisi budur;

  • Ya da (pratisyen hekim için olduğu gibi), mesajın ait olduğu sınıf teorik değil, pratik açıdan sonsuzdur. Bu nedenle (iç ya da dış etmenler sebebiyle) daha yüksek olasılıklı bir modelin tercih edilmesi; daha sonra bu tercihten gerekirse vazgeçilmesi, düzeltilmesi ya da daha nokta atışı hale getirilmesi gerekir.


Bu noktada, tıbbi pratiğin teorisinin artık pozitivizmden alınan terimlerle değil de, şu anda dillerin analizinde ya da bilgi işleme süreçlerinde kullanılan pratiklerden yola çıkarak yeniden düşünülmesi gerekip gerekmediği sorusu sorulabilir.


Öyleyse dil ve dilin bağlantılı olduğu bütün bilimlerin hekimleri ile teorisyenlerini bir araya getirecek bir “seminer” ne zaman düzenlenecek? [3]



İngilizceye çeviren: Christopher O'Neill

Çeviri: Utku Özmakas


 

[*] Bütün dipnotlar, İngilizce çevirmene aittir: Bu yazı, psikiyatrist Cyrille Koupernik’in Fransız tıp dergisi Le Concours Médical’de düzenlediği “Tıbbi Düşüncenin Doğası Üstüne Kolokyum”a Michel Foucault tarafından verilmiş bir cevaptır. Tartışma, Cochin Hastanesi Klinik Tıp Kürsüsü Başkanı Henri Péquignot, hekim ve Concours Médical direktörü Jean Robert Gosset, gastroenterolog Jean-Jacques Bernier ve tıp gazetecisi Raymond Lepoutre’un katkılarıyla derginin seksen sekizinci cildinin kırk ikinci sayısında (15 Ekim 1966) başlar. Foucault’nun yazısı ertesi hafta, yani seksen sekizinci cildin kırk üçüncü sayısında (22 Ekim 1966), tarihçi ve bilim felsefecisi François Dagognet’nin “Le Tour de Babel” (“Babil Kulesi”) başlıklı yanıtıyla birlikte yayınlandı. Bu yazı şurada yer alıyor: Michel Foucault, Dits et Écrits, birinci cilt, ed. Daniel Defert, François Ewald ve Jacques Lagrange (Paris: Éditions Gallimard, 2001) 585-588.

 

[1] İngiliz-Macar psikanalist. Balint ayrıca Jean-Paul Valabrega’nın Le Médecin, son malade et la maladie (Paris: 1960) adıyla Fransızcaya çevirdiği The Doctor, His Patient, and the Illness (Londra: 1957) kitabını kaleme almıştı.

[2] Bu ifade muhtemelen Fransız cerrah ve Collège de France Deneysel Tıp Kürsüsü Başkanı René Leriche’in “Sağlık, organların sessizliğinde sürdürülen hayattır” (La santé, c’est la vie dans le silence des organes) şeklindeki ünlü sözüne bir göndermedir. Bu ifade Foucault’nun akıl hocalarından Georges Canguilhem’in en ünlü eseri Le Normal et le Pathologique’te (Paris: 1943/1966) ele alınmıştır; bu kitap, İngilizcede Foucault’nun giriş yazısıyla birlikte, The Normal and the Pathological (Boston: 1978) adıyla yayınlanmıştır [Türkçesi: Normal ve Patolojik, çev. Perge Akgün, İstanbul: MonoKL, 2019].

[3] Bu çeviri Monash Üniversitesi Film, Medya ve Gazetecilik Okulu, ARC Centre of Excellence for Automated Decision-Making & Society (CE200100005) tarafından desteklenmiştir. Stuart Elden, Éditions Gallimard, Foucault Vakfı, Jessica Marian, Thomas Sutherland, Justin Clemens, Joe Hughes, Elliot Patsoura ve Thao Phan’a yardımları için teşekkür ederim.

Comments


Üst
bottom of page