Zor zamanların filozofu Spinoza bizzat kendi yaşantısı ve geriye bıraktığı düşüncesiyle adeta Yakov için tutunacak bir dal olur. Spinoza felsefesi, özellikle de onun Tanrı düşüncesi, bu yanıyla Tamirci’nin belkemiğini oluşturur.
12/22 | Kitap
Ama çatlakların arasından Tanrı'yı gözetliyorsa,
kim tavanın aktığından şikâyet eder ki?
Tamirci’de Bernard Malamud’un hayat verdiği Yakov Bok karakteri kırsal bir bölgede yaşayan, sınırlı kaynaklara rağmen kendi kendini eğitmeye çabalayan, sıradan diyebileceğimiz yoksul bir tamircidir. Yakov karmakarışık bir politik ve sosyal ortamın içinde kendine yeni bir gelecek kurmaya çalışır. Evliliği çıkmaza giren ve tebdilimekânda ferahlık vardır umuduyla şehre taşınan ama burada onun gibi Yahudilerin barınmasının katiyen yasak olduğu bir bölgeye yerleşen Yakov kendini belirsizlik ortamında bulduğunda sık sık Spinoza ve felsefesine başvurarak hem direnme gücü kazanır hem de tarihteki konumunu sorgular. Zor zamanların filozofu Spinoza bizzat kendi yaşantısı ve geriye bıraktığı düşüncesiyle adeta Yakov için tutunacak bir dal olur. Spinoza felsefesi, özellikle de onun Tanrı düşüncesi bu yanıyla Tamirci’nin belkemiğini oluşturur.
Yakov’un yoksulluğu yenmeye çalışırken şehre göç ettiği ve burada yeni bir hayat kurmaya yeltendiği atılım dönemi, Çarlık Rusyası’nın çalkantılı yıllarına rastlar. 1904’te patlak veren ve bir yıl kadar devam eden Rus-Japon Savaşı’nda hezimete uğrayan Rusya’da halk, halihazırda halen bu yenilginin maddi-manevi sonuçlarının altında ezilmektedir. Öte yandan Çar II. Nikolay’ın iktidarı 1911 yılında artık iyice sarsıntıdadır çünkü ülke çapında işçi grevleri ve ayaklanmaları ile karşı karşıyadır. Ayrıca, Çar’ın yetkilerini kısıtlayacak ve halkın taleplerini temsil edecek bir muhalefet gelişmiş ve meclis oluşturma baskıları artmıştır. Huzursuz halk kendi adaletini temin etme peşindedir. Güç kaybeden iktidar nezdinde ise çözüm, halkı birbirine düşürmektir. Yakov’un tarih okurken karşısına çıktığı gibi, “Ruslar, yine Ruslara karşı katliam yapıyordu.” [1] Fransa’daki Dreyfus Davası gibi yurtdışı kaynaklı ve dengeleri sarsan bir skandalın da Rusya’daki Yahudiler gibi azınlık nüfusu üzerindeki yankısı tedirgin edicidir. Tamirci’nin arka planında Yakov’un başına gelen olayların seyrini belirleyen politik gelişmeler özetle bunlardır. Yakov ne maddi ne de manevi anlamda güvendedir. Öte yandan hurafelere, batıl inançlara ve dine sarılan halkın genelinin aksine Yakov kendi kendine felsefeyle ilgilenir. Şaşırtıcı değildir bu. “Spinoza’yı herkes için bu kadar ilginç kılan, Deleuze’ün derslerde sık sık vurguladığı gibi hayatı ve felsefesi arasında kurulan bağdır.” [2] Evet öyle, ama sadece bu da değil: Yakov, Spinoza felsefesi doğrultusunda çilekeş bir anlama sürecine girer; böylece Tanrı’nın onu cezalandırdığını düşünmeden, ereksel bir doğa inancına kapılmadan, başına gelen hayati olayları anlamaya gayret eder.
Spinoza, Ethica’da Tanrı fikrine kitabın ilk bölümünde yer verir ve geometrik bir şema kullanarak önermeler halinde Tanrı’yı tanımlar, onun mevcudiyetinin unsurlarını sıralar. Bunu yaparken Tanrı’nın varlığını kanıtlama, ya da birilerini bu mevcudiyete ikna etme amacı gütmez. Bir düşünme sistemi takip ederek aslında yeni bir Tanrı fikri inşa eder; Tanrı’yı tarihsellikten, ona tapma, onun için ibadet etme gibi ritüellerden arındırır, dolayısıyla herhangi bir dini referans almaz, kendi düşüncesine yaslanır. Dinsiz bir Tanrı’dır bu. Mutlak sonsuzluktur, Deus’tur, tözdür; başka hiçbir şeye bağlı olmayan ama başka her şeyin kendine bağlı olduğu katıksız, saf bir varlıktır. [3] Hakeza Tanrı başlığını taşıyan birinci bölümün sonunda yer alan “Ek” kısmında [4] Spinoza, Tanrı ile ilgili önyargıları son bir kez daha eleştirerek, başımıza gelen şeylerin Tanrı’nın iradesi sonucu olmadığını, onun insan gibi hareket etmediğini, insana ihtiyacı olmadığını çünkü zaten tam ve sonsuz olduğunu belirtir; insanla arasındaki uyduruk al-ver ilişkisine itiraz eder ve insan için inanmak ve ibadet etmek yerine, anlamayı, anlayarak hareket etmeyi özgürlüğün başlıca şartı olarak ortaya koyar. Antrparantez, Spinoza’nın bu düşüncesini romanda tıpkı Yakov gibi Spinoza felsefesine ilgi duyan sorgu yargıcı Boris Bibikov da yansıtır. Öyle ki, onun romanın Spinoza’yı yankılayan, Spinoza’nın ikizi gibi hareket eden karakteri olduğu söylenebilir. Boris Bibikov, Yakov’a onun haksız tutuklanma süreciyle ilgili tavsiye verirken şöyle der: “Hakikatten güç al ve dayan. Masum olduğunu bilerek ayakta kal.” [5] Bibikov, Yakov’un tutukluluğunun ilk günlerinde ona destek olan, onu dinleyen, umut vaat eden tek karakterdir ama yalanların iktidarını sürdürmek uğruna kısa süre içinde faili meçhul bir cinayetle kurban edilir. Böylece Spinoza’nın aforoz edilişi gibi Bibikov da iktidar ve paydaşlarının ortaklığı sonucu düşüncelerini paylaşmaktan men edilir. Yine de Bibikov, karanlık eller onu Yakov’dan ayırana değin -bunun için güçlükle de olsa fırsatlar yaratarak- Yakov ile konuşup zaman geçirebilir ve onda zaten var olan Spinoza düşüncesinin tohumlarını sağlamlaştırabilir. Bibikov böylece Yakov’u olaylar ve kişisel deneyimler yerine düşünme şekline yönelmesi, bunun üzerinde çalışarak güç kazanması konusunda bilinçlendirir. Zaten Yakov da kendi eksikliğinin farkındadır: “Düşünmeden hareket ettim sayın yargıç” der, “insanın başı böyle belaya giriyor.” [6] Bunu yankılarcasına Yakov romanın sonlarına doğru Spinoza’nın Tanrı anlayışını kendince yorumlayacak ve şöyle diyecektir:
‘Başlangıçta söz vardı’, ama o da Tanrı’ya ait değildi. Şimdi durumu böyle görüyorum. Doğa kendi kendine var oldu, insan da öyle. Başlangıçta ne varsa vardı artık. Spinoza böyle söylemiş. Hayal ürünü gibi görünüyor ama doğru olmalı. Temel gerçeklere baktığında ya Tanrı bizim icadımız ve bu konuda yapacağı bir şey yok ya da doğanın bir gücü ama tarihin değil. Güç bir baba değildir. O soğuk bir rüzgârdır, sen de ısınmaya çalışacaksın. Doğrusunu söylemek gerekirse ben onu geri dönmeyecek bir kayıp gibi görüp üzerini sildim. [7]
Yakov’un karakterine ve onun kişisel deneyimlerine dönmek gerekirse, bunlar üç başlık altında incelenebilir: köy, şehir ve hapishane yaşamı. Malamud’un romanda yarattığı imgeyi kullanırsak, “Yakov elmayı üç ısırıkta mideye [indirir].” [8] Mekân ve farklı yaşam koşulları Yakov’un Spinoza felsefesini keşfetmesinde önemli rol oynar. Romanın başında Yakov’un köyde yaşadığına, ufak tefek tamir işleri yaptığına ve evliliğinde problemlerle boğuştuğuna tanık oluruz. Sorunlar üst üste gelmiştir. Bir çift olarak, bir türlü çocuk sahibi olamadıkları, ayrıca maddi koşulları iyileşmediği için karısı Raisl onu en sonunda terk etmiştir. Yakov’un en az onun kadar yoksul kayınpederi seyyar satıcı Şmuel, Yakov’u evliliği kurtarması için ikna etmeye çalışır, ondan merhamet diler. Yakov ise öfkelenerek karşılık verir, kimseye verecek bir şeyi olmadığını söyler ve tiradını şöyle bitirir: “Azıcık bildiğim ne varsa kendi kendime öğrendim. Biraz tarih ve coğrafya, biraz bilim, aritmetik ve Spinoza’nın iki kitabı. Çok değil, ama hiç yoktan iyidir.” [9] Romanda Yakov’un Spinoza’dan bahsettiği ilk anlardan biridir bu. Çok geçmeden Yakov’un bir sürü başka filozof arasında kendine Spinoza’yı yakın hissetmesinin nedenlerini yavaş yavaş anlarız. Spinoza da antisemitizme maruz kalmıştır, Yakov gibi astımlıdır ve düşünceleri yüzünden kendi cemaatinden kovulmuş ve münzevi diyebileceğimiz bir hayat sürmüştür. Yakov başlarda kendini Spinoza’ya yakın hissetmiştir çünkü benzer hayatlar sürdüklerini düşünür. Zira dönemin Rusya’sında da Yahudiler kanunen sadece belirli bölgelerde ikamet edebilir, bir nevi Spinoza gibi tecrit altında yaşarlar. Ama Yakov’un asıl ilgilenmesi gereken, daha sonra haksız yere tutuklandığında ona yardım eden Bibikov’un dikkat çektiği üzere, Spinoza’nın kişiliği ya da hayatı değil, felsefesidir. Çünkü “özgür düşünceli olmak için insanın nasıl düşüneceğini bilmesi gerekir.” [10]
Bernard Malamud
Bunun içinse zaman gerekir. Yakov önce şehre taşınır ve burada tek başına kalıp kendi başına kararlar almak zorunda kaldığında düşünme şekli yavaş yavaş değişir. Roman biraz ilerleyip Yakov kendini şehirde hiç beklemediği bir yerde bulunca, örneğin paraya ve sıcak bir yatacak yere hayır diyemediğinden Yahudi düşmanı Nikolay Maksimoviç’in teklifini kabul ettiğinde hayatla ilgili yeni sorular sorar. Bu sorulara yanıt ararken kendi hayatını Spinoza’dan bambaşka bir şekilde deneyimlese de yine filozofun deneyimlerine tutunur. Önce Spinoza’nın Hayatı’nı okur. “Başka birinin hayatından ders çıkarmak mümkün müydü acaba?” [11] diye düşünür. Bununla yetinmez, kitapçı dükkânındaki başka tarih kitaplarını karıştırır, hatta broşürleri bile. Henüz hayatının seyrini değiştirecek haksız tutuklanma gerçekleşmemişken, yasak bölgede bulunmanın yarattığı endişenin etkisiyle belki, henüz her şey yolunda giderken Yakov serflikle, ceza sistemiyle ilgili art arda sayısız metin okur; ayaklanmalar, sürgünler, katliamlar, salgınlar. Birtakım hakikatler öğrenir ama onları tam olarak yorumlayamaz.
Tarih okumaktan yorgun düşerek Spinoza’ya geri döndü. Din kitaplarını, batıl inançları ve mucizeleri eleştiren, neredeyse ezbere bildiği bölümleri yeniden okudu. Bir Tanrı vardıysa bile, Spinoza’yı okuduktan sonra dükkânı kapatıp gitmiş, sadece bir fikir olarak kalmış olmalıydı. [12]
Yakov bir gece şehirdeyken yere yığılıp kalmış bir ayyaşa yardım eder ve bu nezaketi karşılıksız kalmaz. Yardım ettiği adam daha sonra öğreneceği üzere varlıklı bir adamdır hatta Yakov’a iş teklif edecek kadar da iyilikseverdir (bir burjuvanın çıkar gözeten, karşılık bekleyen iyilikseverliği anlamında) ne var ki Yahudi düşmanıdır. Yakov tereddüt etse de, kim olduğunu gizlemek suretiyle işi kabul eder, kısa sürede de hiç beklemediği bir mevkiye yükselir. Ancak içi içini yemektedir çünkü Kiev’de, Yahudilerin yaşamasının ve çalışmasının yasak olduğu bir bölgededir. Bu noktada gizli kimliğinden rahatsız olarak şöyle düşünür:
Tarihin hem içindeyim, hem de değilim. Bir bakıma çok uzağındayım, tarih bana uğramadan yanımdan geçip gidiyor. Bu iyi bir şey mi yoksa kişiliğimde eksik bir şey mi? Ne soru ama! Elbette bir eksiklik var ama, bu konuda ne yapabilirim? Ayrıca bu gerçekten de çok mu önemli? İnsanın Spinoza gibi tarihe katacak bir şeyi yoksa olduğu yerde kalması daha iyi. [13]
Yakov, vicdanı onu rahatsız etse de çalışmaya devam eder. Şehre taşınırken yaşlılıktan ve halsizlikten ölen atı gibi, kendi hakikatlerini öldürmeye çalışır, onları yok sayar, yani kendi benliğinin bir yanını öldürür. Bu Yakov’un aslında Spinoza felsefesine henüz tam olarak vakıf olmadığının, onu henüz içselleştirmediğinin göstergesidir. “[V]arolan her şey mutlaka şu ya bu şekilde Tanrı’nın kudretini, yani her şeyin nedenini ifade eder […]” [14] Deleuze’ün Spinoza okumasında belirttiği gibi eylem kudrettir, bir kudret derecesidir ve erdemin kendisidir. Adeta “Ben Tanrı kudretinden bir payım” [15] der Spinoza. Yakov’n evlenmesi, şehre taşınması, hatta işi kabul etme tarzı kendi kudretinin farkında olmadığının açık göstergesidir. O, kudret olarak kabul ettiği başka şeylere tutunur. Yolda yığılıp kalmış Maksimoviç’e, doğru olanı yapmak için yardım etmiştir ama karşılığında maddi bir ödül almaya hayır demez. Böylece kendi doğrusunu alınıp satılabilen bir şeye çevirir. Maksimoviç’in onun yaptığı iyiliğe karşılık iş ve kalacak yer teklifini kabul eder. Tüm bunları kabul ederken kendine yeni bir ad ve kimlik uydurur ve bariz Yahudi düşmanı Maksimoviç’in karşısında gerçek kimliğini gizler. Maksimoviç’in maddi gücüne boyun eğerek bizzat kendi kudretinden kendisi vazgeçer. Kendi hakikatinden değil, dış görünüşlerin aldatıcı gücünden istifade etmeye çalışır. Yakov kazandığı paralar kat kat artmasına rağmen kendini tam anlamıyla ortaya koyamamanın etkisiyle gittikçe daha da fazla kendi dünyasına çekilir, korkuları ve endişeleri artar.
Yakov yasal olmayan yollarla kendine sahte bir kimlik çıkartmıştır çıkartmasına ama etrafındaki insanların şüphesini çektiğini düşünmediği bir günü bile yoktur ve hayatını berdevam tereddüt içinde idame ettirir. Kendini dürüstçe ifade edeceği anlar hayal eder ancak eline böyle fırsatlar geçmesine rağmen eyleme geçemez. Kendini dürüst bir şekilde açığa vurmaya en yaklaştığı an mahalleden geçen ve saldırıya uğramış bir Hasid'e yardım ettiği, onu kaldığı ahıra buyur ettiği gündür. Bunu ona düşman olan iş arkadaşlarının dikkatini çekebileceğini bile bile yapar. Bu olay dışında sinik bir yaşam sürer. Şehirde elde ettiği maddi olanaklara karşın, onun buradaki yaşam tarzını tanımlayan duygu edilgenlik, siniklik ve yalandır. Yakov, Spinoza’yı kendine yakın görür, onun yaşama ve düşünme düsturuna merak duyar ama ona bir o kadar uzak ve ters bir yol çizmiştir kendine. Şehirdeki yaşamı bir nevi Spinoza felsefesinin ters düştüğü ya da eleştirdiği her şeydir.
Yakov’un Spinozist manada mutlak sonsuzluğu kavraması ve kendi hakikatinin kudretini anlaması için özgürlüğünü ve tüm maddi imkânlarını haksız yere kaybetmesi gerekecektir. Onun Spinoza’nın Tanrı’sı ve eylemin erdemi üzerine düşünmesi ancak tutsaklık altında yaşamaya başladığında, yani fiziksel özgürlüğünü belki de tam anlamıyla kaybettiğinde gerçekleşir. Kudret olarak eylemin önemini tutukluluk döneminde bizzat deneyimlediğinde, ardına saklanacağı maddi imkânlar ondan tamamen alındığında anlar. Buna örnek teşkil eden olaylardan biri Yakov’un kendisine zehirli yemekler verildiğini anladığında verdiği tepkidir. Hücrededir ve artık yegane direniş alanlarından biri bizzat vücudunun kendisidir. Yemek yemeyi reddederek direnir. Böyle bir direnişin geçerliliği günümüzde artık tartışmalıdır ancak Yakov’un içinde bulunduğu koşullar ona başka bir seçenek bırakmaz: Ona yardım edebilecek insanlarla görüştürülmez, hatta ona yararı dokunabilecek insanlar katledilir ya da uzak tutulur; dolayısıyla Yakov’un direnmek için kullanabileceği imkânlar sınırlıdır. Benzer şekilde, kara kışa rağmen yakılmayan sobası yüzünden buz gibi olan hücresinde hayatta kalmak için yine devinmeye, bir anlamda vücudunu oynatmaya mecburdur. Doğa, Yakov için artık izlenen, seyredilen bir fenomen olarak değil, tamamıyla yaşanan, bedenen hissedilen bir şey olarak, yani insanın parçası olarak vardır. Donmamak için hareket etmek ya da sobanın yakılması için ısrar etmek zorundadır; bazen de isyanla bağırmak, üzerindeki kıyafetleri parçalayarak feryat etmek. Akıl sır erdiremediği türlü muameleyle karşılaştığında onu ayakta tutan şey inanç değil, gerçeği anlama ve bunu ortaya çıkarma isteğidir. Bunu destekleyen bir başka olay, hapishanedeyken eline Eski Ahit ve Yeni Ahit gibi din kitaplarının geçmesidir. Yakov bunları okur ve Spinoza’nın Tanrı kavramıyla çelişen tanımlara rastlar. Bunlara göre Tanrı öfkelenir, ceza verir, şartlar koşar, kıskanır… adeta bir insandır. Spinoza’nın Ethica’da tarif ettiği Tanrı’sı ise böyle değildir?
Spinoza’nın Tanrı’sı […] farklıdır. Doğanın tümünde keşfedilen haliyle ölümsüz ve sonu gelmeyen bir fikirdir o. Bu Tanrı hiçbir şey söylemez [kitaplar indirmez]; ya konuşmuyordur ya da buna ihtiyacı yoktur. Eğer sen bir fikirsen ne söyleyebilirsin ki? İnsan onu kendi zihninin çarkları arasında bulmalıdır. [16]
Nitekim roman boyunca Yakov’un haksız tutukluluğu konusunda çok az olumlu gelişmeye şahit oluruz. Belirsizlik ve kötü yaşam koşulları varlığını korur. Hatta zaman zaman daha da kötüleşir. Yine de Yakov’unki gibi okurun umudu da bir şekilde diri kalır çünkü anlama ve düşünme süreci devam etmektedir. Yakov’un bu süreçte hakikati dile getirme şekli değişir ve bu artık kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı için değildir; Yakov anlamıştır ki sahip olduğu ve önemsediği tek şey hakikattir. Nihayet hakkında bir iddianame hazırlanıp Çar’ın karşısında kendini savunduğunda ona “[sizi] bilmediklerinizden ve öğrenmediklerinizden sorumlu tutuyorum, Majesteleri” der. “İnsanın içinde en muhtaç olana yardım etme, ona saygı duyma hissi yaratan bir kavrayıştan mahrumsunuz. İyi bir insan olduğunuzu söylüyor, bunu katliamlarınızla kanıtlıyorsunuz.” [17] Yakov, şehirde geçirdiği, kimliği hakkındaki gerçeği saklamaya dayanan halinden bambaşka bir varoluş sergiler. Duruşma sonrası ona destek olmak için toplanmış büyük kalabalığın arasından geçerken kendi kendine düşünür, özgürlüğün, Spinoza’nın da dediği gibi, “mücadele etmek” olduğuna karar verir. “Devlet insanın doğasına aykırı gelen biçimlerde hareket ediyorsa onu yıkmak o kadar kötü bir şey değildir.” [18] Yakov’u özgürleştiren içinde keşfettiği bu tözdür, böyle bir Tanrı inancıdır. Doğası gereği hiçbir başka şeye ihtiyacı olmayan, kendi kendine yeten hakikat.
Hamiş:
Bu yazıyı 21 Ağustos 2020’de erken kaybettiğimiz değerli hocam Dr. Michael Mack anısına yazdım. Spinoza onun başlıca araştırma konularından biriydi. Dr. Michael Mack yüksek lisans boyunca okuduğumuz kitapları tartıştığımız her derste özgür bir ortam tesis etmeyi başarmıştı. Onu mütevazılığı, hoşgörüsü, melankolisi ve Durham Üniversitesi, Elvet Riverside’daki ofisinin duvarlarını kaplayan dağınık kitaplığından aklına gelen kitabı şıp diye buluvermesi ile hatırlayacağım. Geriye okuyacağım kitaplar, üzerine düşüneceğim kaynaklar bıraktığı için minnettarım.
Kaynaklar:
Benedictus De Spinoza, Ethica, çev. Çiğdem Dürüşken, Alfa, 2022, 14. Basım
Bernard Malamud, Tamirci, çev. Başak Yenici, Kafkakitap, 2021, 5. Basım
Gilles Deleuze, Spinoza üzerine Onbir Ders, çev. Ulus Baker, Meltem Kabalcı Yayınevi, 2021
Hakan Yücefer, “Görmek İçin Gözler, Çiğnemek İçin Dişler”: Aristoteles Zoolojisinde Ereksellik, [ilgili bağlantı].
[1] Bernard Malamud, Tamirci, çev. Başak Yenici, Kafkakitap, 2021, s. 66.
[2] Gilles Deleuze, Spinoza Üzerine Onbir Ders, çev. Ulus Baker, Meltem Kabalcı Yayınları, 2021, s. 9.
[3] Benedictus De Spinoza, Ethica, çev. Çiğdem Dürüşken, Alfa Kitap, 2022, s. 90., s.482-1.
[4] Age., s. 90-103.
[6] Age., s. 91.
[7] Age., s. 264.
[8] Age., s. 224.
[9] Age., s. 12.
[10] Age., s. 92.
[11] Age., s. 65.
[12] Age., s. 66.
[13] Age., s. 66.
[14] Ethica, 2022, s. 90.
[15] Spinoza üzerine Onbir Ders, s. 77-78.
[16] Tamirci, 2021, s. 246.
[18] Age., s.341.
Comments