top of page

Hangi Medea? Kadınlar, Euripides ve Simon Stone


... modern geçici işsizlik ile antik kalıcı yurtsuzluk hiç de koşut felaketler değildir. Medea’nın ağıtının ve kavurucu öfkesinin asıl sebebi vatansızlıkken, Anna’nın mahvının ve delice çaresizliğininki, hâlâ sevmekte olduğu erkeğini yitirişidir.


01/23 | Makale

 


Batı kültürel imgeleminin en karmaşık mitolojik figürlerinden biri olan Medea, antik dönemden günümüze dek birçok eserde temsil edilmiş ve yeniden yorumlanmıştır. Euripides’in Medea’sı bu temsillerin en iyi bilineni ve içeriği bakımından en tartışmalısı, yazar ve yönetmen Simon Stone’un aynı adlı oyunu da tragedyanın en güncellerinden biridir.


Stone’un ilk defa 2014’te Amsterdam Uluslararası Tiyatrosu tarafından sahnelenen oyunu, 2021’de İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında ülkemizde de gösterilmiştir. [1] Yorum, Euripides’in meşhur tragedyasına dayanır ama ondan epey uzaklaşır. Bu uzaklık yalnızca oyunun çağdaş bir uyarlama olmasıyla, 1995’te Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelen trajik bir olaydan, Debora Green vakasından esinle kaleme alınmış olmasıyla değil, aynı zamanda anlatım dilindeki farkla ve Medea tasvirindeki dönüşümle ilgilidir. Stone’un Medea’sı öfkeli ve kararlı bir intikamcı olarak değil, fedakarlığı hiçe sayılmış ve çaresiz bırakılmış bir kurban olarak karşımıza çıkar. Bu bakımdan Stone’un versiyonunun, Christa Wolf’un Medea. Sesler romanını [2] andıran bir tarzda, eril bir antik anlatının kadınca bir perspektiften yeniden inşası olduğu düşünülebilir.Kendisinin de bir söyleşide belirttiği gibi Stone tarih boyunca bastırılan “dişil enerji”ye hak ettiği itibarı vermeyi amaçlamıştır. [3]



Fakat gerçekten böyle midir? Stone amacına ulaşabilmiş midir? Bu yazıda Stone’un çağdaş yorumuna tesir eden belli anlatısal kabulleri sorgulayarak, aslında tam tersi bir durumun ortaya çıktığını savunacağım. Euripides’in Medea’sı “kimse beni çaresiz, korkak ve zayıf sanmasın” (3. Episode: 807) [4] diye haykıran, tüm ruhsal çalkantılarına rağmen tragedya boyunca planlı hareket eden ve yaptıklarının sonuçlarının farkında bir fail iken; Stone’un Medea’sı (oyunda Anna) uğradığı haksızlıklara rağmen benimsediği “fedakâr eş” rolünden vazgeçmek istemeyen ve nihayet gerçeklik algısını bütünüyle yitiren bir mağdurdur. Bu dönüşümle birlikte aslında antik Medea’nın güçten düşürüldüğünü ve toplumsal bakımdan daha kabul edilebilir olan bir norma, yani “deliliğe” hapsedildiğini vurgulayacağım.


Simon Stone'un Medea'sından. (Fotoğraf: Dim Balsem)


Tıpkı Euripides’in tragedyasında Medea’nın kocası Iason’un, sığındıkları Korinthos kentinin kralı Kreon’un kızıyla evlenmek için Medea’dan ayrılması gibi, Stone’un oyununda da Anna’nın kocası Lucas, eskiden birlikte çalıştıkları ilaç firmasının sahibinin kızıyla evlenmek için Anna’dan boşanmak ister. Medea gibi Anna da birçok fedakârlığa katlanmıştır. Medea Iason’un, peşine düştüğü meşhur altın postu ele geçirmesini sağlamış ve ona kaçışları esnasında yardım etmişken, Anna da bir zamanlar astı olan Lucas’ı mesleğinde eğitmiş ve yükselmesini sağlamıştır. Her ikisi de “vefasız” kocalarına iki oğul verir, daha sonra da bu oğulların canlarını kendi elleriyle alırlar. Kocalarının yeni gelinlerini de öldürürler. Fakat antik Medea ile modern Anna arasındaki benzerlikler aslında burada biter.


Stone’un oyunu Euripides’ten ve onun Medea’sından çok, Debora Green vakası üzerinden ilerler. Debora Green 1979’da evlenmiş üç çocuklu bir pratisyen hekimdir. Kocası Temmuz 1995’te ona boşanma davası açar ve aynı yılın Ağustos ve Eylül aylarında sebebi o zaman tespit edilemeyen ağır mide rahatsızlıkları geçirir. Ekim ayında ise Green’in çocuklarıyla birlikte yaşadığı evde yangın çıkar ve iki çocuk bu yangında ölür. Sadece Green ve bir kızı sağ kurtulur. Yapılan soruşturmanın ardından Green kocasını risinle zehirleyerek öldürmeye teşebbüsten ve evini kundaklayarak iki çocuğunu öldürmekten idamla yargılanır. Green başta suçlamaları kabul etmez, o dönem kullandığı ağır depresyon ilaçları ve gece aldığı alkol sebebiyle olayı hatırlamadığını iddia eder. Fakat ceza indirimi pazarlıkları sonucu suçlamalara itiraz etmeyip idamdan kurtulur ve seksen yıl hapse mahkûm edilir. Green daha sonra pazarlık sürecine itiraz etse de bu itiraz reddedilmiştir ve hâlâ hapistedir. [5]



Oyunda gösterilmese de Anna da boşanmak isteyen kocasını önce zehirlemeye kalkışmış ve bu yüzden hastaneye kapatılarak psikolojik tedavi görmüştür. Seyirciler Lucas’la olan tartışmalarından Anna’nın ilaçlarını almayı kestiğini öğrenir. Anna, Lucas’ın kendisine dönmeyeceğini, yeni gelin Clara ve çocuklarla birlikte Clara’nın babasının sahibi olduğu ilaç şirketi için Çin’e gidip yeni bir hayata başlayacağını anlayınca Clara’yı öldürür, kendisini ve çocuklarını zehirleyerek evi ateşe verir. Bu sahne dolaylı ama etkileyici bir dille, sahneye savrulan küllerle temsil edilir.


Peki Stone Euripides’ten uzaklaşıp Debora Green’e yaklaştıkça oyununa adını veren Medea ruhundan neler kaybetmiştir? Her şeyden önce antik Medea, aralarında yaşamak zorunda kaldığı Yunanlıların gözünde bir yabancı, bir öteki, bir barbardır. Iason’a altın postu ele geçirmesi için yardım ederken kendi vatanı Kolkhis’i terk etmiş, Iason’un gemisi Argo’nun Kolkhis’ten kaçışını sağlamak için kendi erkek kardeşini öldürmüş, Iason’un intikamını almak için haksız bir şekilde Iason’un babasının yerine tahta geçen Pelias’ı (Pelias’ın kendi kızlarına) öldürtmüş ve bu yüzden Iason’la birlikte sürgün edilerek Korinthos’a sığınmış bir vatansızdır. Korinthos kralı Kreon, güçlerinden korktuğu bu kadını kızının düğün arifesinde Korinthos’tan sürgün de eder. Oysa Medea’nın artık gidecek bir yeri, sıradan boşanmalarda olabileceği gibi dönecek bir vatanı, bir “baba evi” yoktur. Medea’nın sürgünü aslında onun ölüme mahkûm edilişidir. Bu yüzden Medea’nın gözünde Iason sadece karısına değil, yoldaşına da ihanet etmiştir. Euripides tragedyasında “yemin” teması üzerinde sıklıkla durur (Prologos: 161-9; 1. Stasimon: 415-40, 492; 3. Episode: 735-55; Eksodus: 1391-2). Bu tekrarın gösterdiği, Iason’un sadece özel bir bağı değil, aynı zamanda politik bir ittifakı da bozmuş olmasıdır. Medea ve Iason gibi birçok düşmanı olan sürgün, kaçak ve suç ortağı insanlar için aralarındaki yeminin bozulmasının politik anlamı, dostluktan düşmanlığa geçiştir. [6]



Anna’nın da emektarı olduğu firmada artık çalışamayacağı bellidir ama modern geçici işsizlik ile antik kalıcı yurtsuzluk hiç de koşut felaketler değildir. Medea’nın ağıtının ve kavurucu öfkesinin asıl sebebi vatansızlıkken, Anna’nın mahvının ve delice çaresizliğininki, hâlâ sevmekte olduğu erkeğini yitirişidir. Medea “ah memleketim” (Parodos: 166), “yapayalnız ve vatansızım, yaban elden getirilmiş bir ganimetmişim gibi kocam beni küçük düşürüyor. Böylesi bir felaketten sonra sığınacak bir limanım, bir annem, bir kardeşim ya da bir akrabam yok” (1. Episode: 255-8) diye haykırırken, Anna zehirleme olayından bahsederken “ben yalnızca kocamla bağ kurmak istiyordum” der. Böyle bir doğal isteğin Anna’daki tezahürü epey hastalıklıdır. Kocasını öldürmeden azar azar zehirleyerek onu evde tutmayı ve onunla ilgilenmeyi, onu kendisine muhtaç hale getirmeyi hedeflemiştir.



Bir diğer yandan, Margaret Williamson’ın ustalıkla vurguladığı gibi [7], Euripides’te özel alan ve kamusal alan, evin içi ve dışı ayrımları güçlü bir şekilde hissedilir. Medea sütninenin girizgâhı (Prologos) ve ilk koroda (Parodos) henüz evinin içindedir ve oradan feryat figanları, ağlayıp sızlamaları duyulur sadece. Fakat 1. Episode’da “serinkanlı ve kendine hâkim bir hal”de dışarı çıkar. “Evimden çıktım işte” (214) der ve dehşetengiz cinayetlerini işleyeceği son âna kadar da eve bir daha girmez, hep evin dışını gösteren sahnenin üstünde kalır. Oysa Stone’un oyununda toplumsal cinsiyet rollerinin kuruluşunda belirleyici olan bu ayrım silinmiştir. Anna evin içinde, ondan boşanmak isteyen ama fikrini değiştirebileceğini umduğu kocasıyla ve çocuklarıyla birlikte mutludur. Bu mutluluğu, yani evin içini kaybetmek istememektedir. Medea’nın derdi ise ev içi bir mutluluk değildir. Onun evlilik hakkındaki fikirleri zaten bellidir. Medea, daha 1. Episode’da (229-51) şöyle der:


Yaşayan ve düşünebilen tüm varlıklar içinde

en acınacak halde olanı biz kadınlarız.

Önce, açık artırmaya girercesine, kendi paramızla

bir koca, bedenimize bir efendi satın alırız.

Kötülük üstüne daha da beter bir kötülüktür

bu yaptığımız. Aldığımız adam iyi mi, kötü mü,

tamamen şansa kalır. Boşanmak, kadının kusuru

gibi görünür, hayır diyemez hiç kocasına.

Başka bir ortamda, farklı geleneklerle karşılaşan,

erkeğine nasıl davranması gerektiğini babasının

evinde öğrenemeyen kadın ise kâhin olsa yeridir.

Büyük zahmetlere katlanarak bunları başarır,

kocamıza evlilik bağlarının baskısını hissettirmezsek

ne mutlu bize, başaramazsak ölsek evladır.

Oysa erkek, eşiyle birlikte yaşamaktan sıkıldı mı

evden dışarı çıkıp ruhunu dinlendirebilir.

Kadınlar ise tek kişiye yöneltmeli dikkatlerini.

Bizim, evimizde, güya tehlikelerden uzak

yaşadığımızı, oysa kendilerinin ellerinde silahlarla

savaştıklarını söylerler. Büyük yanlışları var!

Bir kez doğuracağıma, üç savaşta savaşmayı yeğlerdim.


Medea Iason’un kendisine geri dönmesini istemez, yalnızca ondan intikam almak ister. Anna’nın Lucas’a yaptığı gibi eski kocasını ayartmaya çalışmaz, ona yalvarmaz, onu sonsuza dek lanetler.



Euripides’in Medea’sının, Kolkhis’te kral kızı olduğu için bir zamanlar görece sahip olduğu kamusal alanı geri kazanma hırsı, tragedyanın sonundaki çocuk katlinin anlamını değiştirip onu sembolik bir jeste dönüştürür. Medea’nın kendi çocuklarını kasten öldürmesi daha önceki anlatılarda olmayan, Euripides’in getirdiği bir yenilik olarak kabul edilir. Eumelos’un Korinthiaka’sında Medea çocuklarını ölümsüz yapmaya çalışırken, istemeden öldürür. Kreophilos’un anlatısında ise Medea Korinthosluların kralı Kreon’u öldürür ve kaçarken çocuklarını Hera tapınağına bırakır. Bu versiyonda çocukları tapınakta Korinthoslular öldürmekte ve de Medea’nın öldürdüğü söylentisini yaymaktadır. [8] Euripides öyküyü neden değiştirmiş ve bir anneye kendi oğullarını öldürtmüştür? Tragedyasının sonunun etkileyiciliğini artırmak için mi? Aristophanes’in Thesmophoria Kutlayan Kadınlar’da parodileştirdiği gibi bir kadın düşmanı olduğu için mi? [9] Yoksa Parmeniskos’un iddia ettiği gibi geleneğin atalarına atfettiği bir suçtan aklanmak için Korinthosluların ona verdiği para yüzünden mi? [10] Sonuncusunun hepten ihtimal dışı olduğu bu açıklamalar dışında bir başka cevap daha mümkün olabilir: Euripides’in Medea’sı kamusal görünürlüğü olan bir figür, yani bir erkek veya bir kral veya genellikle eril bir irade atfedilen bir halk gibi, intikam alır. Medea, güç sahibi erkekler gibi çocuklarını “kurban eder” (5. Episode: 1053-5). Euripides’in tragedyasında asıl şok edici olan çocuk katli değildir. Mitolojiler öldürülen veya kurban edilen evlatlara aşinadır. Sarsıcı yenilik, özellikle bir annenin, eylemi yapış tarzında yatmaktadır. Medea, Anna gibi delirdiği için katletmez; mevcut durumu değerlendirir, bir hükme varır, buna göre plan yapar ve harekete geçer. Yani bir fail olarak eyler. Euripides’te bir başka önemli yenilik daha vardır: Trajik kahraman, koronun yasaya uyma çağrısını dinlemediği için tragedyanın sonunda ölmez ya da cezalandırılmaz. Bu sebeple de beklenen katharsis gerçekleşmez. Aristoteles’in bir tragedyadan istediği gibi, olması gereken olmaz, taklit edilecek bir eylem veya ibretlik bir olay sergilenmez, toplumsal-ahlaki bir ders verilmez. [11] Medea, büyük babası Güneş’in ona yolladığı ve kanatlı yılanların sürdüğü arabayla Atina’ya, yeni bir hayata doğru uçup gider. Bu alışılmadık sonu vurgulamak için koro şöyle der: “Beklenmedik birçok karar verir tanrılar. Olması beklenenler gerçekleşmezken, olmazları mümkün kılarlar” (Eksodus:1416-8).


Simon Stone'un Medea'sından. (Fotoğraf: Dim Balsem)


... şu soru hâlâ sorulabilir: Dün veya bugün, Medea olmak tam olarak ne demektir?

Simon Stone çıkış noktasının “Ya biri bir gün uyanıp da ondan kaçmaya çalışmasına rağmen sonunda Medea haline geldiğini fark ederse?” sorusu olduğunu belirtir. [12] Çağdaş tiyatro artık trajik ve biricik kahramanlarla ilgilenmemekte, ne kadar korkunç olursa olsun herkesin başına gelebilecek felaketlerle, sıradan insanların dertleriyle meşgul olmaktadır. Stone’un adaptasyonu bu yönelim değişimiyle gayet uyumludur. Fakat şu soru hâlâ sorulabilir: Dün veya bugün, Medea olmak tam olarak ne demektir? Medea’yı Medea yapan çocuklarını zalimce öldürmesi değil, başlangıçta Iason’un ve kralın ona uygun gördüğü kaderi, yani sessiz sedasız eve hapsolmayı reddedip, kendi geleceğine doğru kanatlanmasıdır. Çünkü o âna dek Iason’un hayatını yaşamıştır. Oysa Anna yaktığı evin içinde kendisini de öldürerek sonsuza dek özel alana, içeriye mahkûm olmuştur. Yani Anna hiçbir zaman Medea olmamış, olamamıştır. Ebeveynlerin boşanmasının çocuklar için artık hayati bir tehlike yaratmadığı üst-orta sınıf modern bir ortamda, kesinlikle gelecekleri olan iki çocuğu hezeyan içinde katletmiştir (ki Anna’nın çaresizliğine fazlasıyla odaklanan Stone’un yorumunda gözden kaçan bir başka nokta da, asıl kurbanların çocuklar olduğu gerçeğidir). Medea’nın durumu ise çok farklıdır. Bir düşünelim, onun çocukları için vatansız ve kötü ünlü bir anneyle sürgüne yollanmak aslında ne anlama gelir? Yahut artık saraya kapılanmış Iason’un yanında kalsalardı, bu çocukların kaderi ne olurdu? Taht varisi Iason’un barbar eski karısından iki oğul… Bu oğulların Korinthos’ta bir geleceği olabilir miydi? Sonraki iktidar kavgalarından sağ kurtulabilirler miydi? Tragedyanın sonunda biraz da bu soruların kaçınılmaz cevabını hatırlatırcasına şöyle demez mi Medea: “Çocuklarım, babanızın ihanetidir sizi yok eden” (Eksodus: 1365).


Nihayetinde Stone kendi yorumunu şu fikre indirgemiş gibi görünür: “Green’in durumu orta sınıftan gelen, başarılı olmak isteyip kocalarının gölgesinde kalmış pek çok kadının başına gelebilir.” [13] Yani bu kadınlar delirip öz çocuklarını bile öldürebilir. Çağdaş dram sanatının elbette görmezden gelemeyeceği bir olasılıktır bu. Fakat sorgulanmaya açık olan nokta Stone’un oyununa seçtiği adla bu sıradan (Stone’un deyimiyle “orta sınıf”) vahşeti Green’den veya Anna’dan çok daha karmaşık ve sofistike bir figür olan Medea’nın sırtına yüklemiş olmasıdır.


 

[2] Christa Wolf, Medea. Sesler, çev. İlknur İgan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021.

[3] “Simon Stone on Revisiting the Myth of Medea”, [İlgili bağlantı]

[4] Euripides’in Medea’sından yapılan alıntılar Ari Çokona’nın çevirisindendir (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014). Bu edisyona yazı boyunca (bölüm adı: satır numarası) şeklinde referans verilecektir. Diğer çeviriler için bkz. Euripides, Alkestis-Medeia-Elektra, çev. Ahmet Hamdi Tanpınar, yay. haz. Erol Gökşen, Dergâh Yayınları, 2018; Euripides, Medea, çev. Metin Balay, Mitos-Boyut Tiyatro Yayınları, 2006.

[6] Devrim Sezer başka ve daha kapsamlı bir perspektiften Euripides’in Medea’sının politik içerimlerini, özellikle de adalet, adaletsizlik, şiddet ve intikam temalarını incelemiştir: “Medea’s Wounds: Euripides on Justice and Compassion”, History of Political Thought, XXXVI/ 2, 2015, ss. 209-33, [İlgili bağlantı]

[7] Margaret Williamson, “A Woman’s Place in Euripides’ Medea”, Euripides, Women, and Sexuality, ed.Anton Powell, Routledge, 1990, ss.16-31.

[8] Denys L. Page, “Introduction”, Euripides, Medea,çev. Denys L. Page, Oxford UP, 2001 (yeniden basım), ss. vii-lxviii; Jennifer March, “Euripides The Misogynist?”, Euripides, Women, and Sexuality, ed. Anton Powell, Routledge, 1990, ss. 32-75.

[9] Aristophanes, Thesmophoria Kutlayan Kadınlar, çev. Erman Gören ve Eser Yavuz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2022. Cemal Bâli Akal ise kuşkuculuk ve demokrasi karşıtı aristokrat Aristophanes’in Euripides’e saldırılarını, bana kalırsa Aristophanes’in homofobik komedyalarındakinden daha eğlenceli bir üslupla tiye alır: “Euripides Kadın Düşmanı Bir Pozitivist miydi?”, Hukuk ya da Kukla Tiyatrosu, Zoe Kitap, 2021 (4. Basım), ss. 172-182. Bu yazıda Akal ayrıca hukuki açıdan neden Sophokles’in (özellikle Antigone’de) muhafazakâr kaldığını ve asıl özgürlük yanlısının “hayatın karmaşık zorunluluklarını” tanıyan Euripides olduğunu anlatır.

[10] Denys L. Page, “Introduction”, s. xxv.

[11] Aristoteles’in tragedya anlayışının Euripides’in Medea’sı odağında eleştirel bir değerlendirmesini Hanife Bilgili yapmıştır: “A Critique of Aristotelian Evaluation of Euripides’s Medea”, Kaygı, 19(1)/2020, ss. 293-261.

[12] Alıntılayan: Alexis Soloski, “Simon Stone faced the unthinkable. He thinks you should too.” [İlgili bağlantı]

Comments


Üst
bottom of page